Davranışsal İktisadın Doğuşu
Davranışsal iktisadın temelleri, dünyanın en ünlü klasik iktisatçılarından ve ahlak felsefecilerinden olan Adam Smith’in 1759 yılında okurla buluşan Ahlaki Duygular Teorisi (The Theory of Moral Sentiments) adlı eserine dayanır. Smith, bu çalışmasında, insanların kararlarının bireysel çıkarlarını karşılama dürtülerinin yanı sıra toplumdan da etkilendiğini savunur. Ona göre, insan davranışlarını belirleyen ilk etken, sempati kazanma isteğidir. Başka bir deyişle, Smith’e göre insanın sosyal bir varlık olması; övgüye, onaya ve kabul görmeye ihtiyaç duymasına yol açar.
Smith’in kapılarını araladığı ve o dönemde henüz bir tanıma sahip olmayan davranışsal iktisat kavramı, uzun yıllar boyunca pek çok iktisatçı tarafından ekonomideki modellemelere dâhil edilecek ölçüde geçerli bulunmaz. Özellikle 20. yüzyılın başlarında Lionel Robbins tarafından ortaya konan rasyonel tercih teorisi, ana akım iktisadın odağına yerleşir. Ancak davranışsal iktisat kavramının ayak sesleri, 1947 yılına gelindiğinde yeniden duyulmaya başlanır.
Davranışsal İktisadın Gelişimi
Takvim 20. yüzyılın ortalarına doğru ilerlediğinde, teknolojik gelişmelerin de etkisiyle psikolojik davranışlar ve ekonomi arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmalar ve analizler hız kazanır. Herbert Simon imzalı ve 1947 yılında yayınlanan Administrative Behavior ile Harvey Leibenstein’ın 1966 yılında kaleme aldığı X-Inefficiency adlı çalışmalar, davranışsal iktisat alanında öncü sayılır. Herbert Simon’un da katkılarıyla ortaya konan Bilişsel Devrim, ana akım iktisat modellerine bilişsel sezgileri de dâhil ederek oluşturulan alternatifler sunulmasına olanak tanır. Davranışsal iktisat üzerine yaptıkları çalışmalar, 1978 yılında Simon’a, 2002 yılında Daniel Kahneman’a, 2017 yılında ise Richard Thaler’e Nobel Ekonomi Ödülü kazandırır. 1980’li yıllarda tüm dünyada yükselen davranışsal iktisat, günümüzde ekonomi modellerinde önemli bir yere sahiptir.
Davranışsal İktisadın Konusu ve Yöntemi
Davranışsal iktisada göre insanların verdikleri her ekonomik kararda yalnızca faydacı düşünebilmesi, mantığını duygularından bağımsız kılabilmesi, olası tüm riskleri göz önünde bulundurabilmesi ve sürekli tutarlılık gösterebilmesi mümkün değildir. Çünkü insanların eylemleri, toplumdaki diğer bireylerin eylemlerinden ve duygulardan etkilenir. Haliyle ortaya kimi zaman ilk bakışta rasyonellikten son derece uzak eylemler çıkar. Peki, bu kararlar doğrultusunda ortaya çıkacak sonuçları öngörmek, dahası, insanların sezgilerine ve duygularına göre aldıkları kararları yönlendirmek mümkün müdür?
Guatemala vatandaşlarına yollanan vergi beyanı talebi mektupları, davranışsal iktisat alanında yapılan çıkarımlar doğrultusunda bireylerin ekonomik kararlarının yönlendirilebileceğinin bir örneğidir. Davranışsal iktisatta söz konusu sosyolojik etki, çapa etkisi (anchoring) olarak adlandırılır. Status quo olarak adlandırılan bir diğer tanım ise bireylerin varsayılan (default) seçenekleri tercih etmeye olan yatkınlığını anlatır.
Başka bir örneğe göz atalım. Organ bağışçısı olmanın başka insanların hayatlarının kurtarılması açısından ne kadar büyük bir öneme sahip olduğu konusunda hemfikir olmayan yoktur. Ancak organ bağışçısı olmakla ilgili olumlu düşüncelere sahip insanların bile birçoğu, düşüncelerini eyleme dökerek bağışçı olmak istediğine dair başvuruda bulunmaz. Bu nedenle birçok ülkede her vatandaş, aksi talepte bulunmadığı sürece organ bağışçısı olarak kabul edilir. Çünkü hiçbir şey yapmamak, varsayılan seçeneği tercih etmek anlamına gelir. Organ bağışıyla ilgili bu kuralı sürdüren ülkelerde vatandaşlar, bu konuda hiçbir şey yapmadıkları takdirde, otomatik olarak organ bağışçısı yerine geçer. Bu da, status quo kavramından hareketle, insanları birey ve toplum yararına olan eylemlere yönlendirmenin bir örneğidir.
Loss aversion olarak tanımlanan bir diğer kavram ise, bireylerin kazanç ve kayıp kavramlarına olan bakış açısını irdeler. Araştırmalara göre, bireylerin kayıplara verdikleri tepki, kazançlara kıyasla daha fazladır. Bir düşünün: Bir anda hiç beklemediğiniz bir yerden yüklü miktarda para kazandığınızda olan sevinciniz mi, yoksa aynı miktarda parayı sokakta yürürken kaybettiğinizde olan üzüntünüz mü daha ağır basar? Koşullar eşit görünse de, insan psikolojisi kayba daha yoğun tepki vermeye meyillidir.
Kısacası, davranışsal iktisatta incelenen kavramların ve modellemelerin gündelik hayattaki karşılıkları oldukça fazladır. İnsanların rasyonel olmayan davranışlarının nedenleri ve sonuçları, sosyolojik ve psikolojik unsurları da çerçeveye katarak inceleme yapıldığında, çok daha anlaşılır hale gelebilir.
Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. İşbu blog sayfası aracılığı ile sunulan tavsiyelere dayanarak alınan/alınacak yatırım kararlarının ve yapılan/yapılacak alım satım vb. işlemlerinden ve bu işlemlerin olası neticelerinden Türkiye İş Bankası A.Ş. herhangi bir surette sorumlu değildir.